Röportaj

"Abdülhamid İslamcı değil, muhafazakardır!"



Düşünce Mektebi, 1.Dünya savaşı öncesinde bir dünya imparatorluğu olan Osmanlı Devletini ayakta tutan 2. Abdülhamid döneminin özelliklerini, toplumsal yapısını ve o dönemin günümüz Türkiye'sine yansımalarını yazar Ümit AKTAŞ ile röportaj yaptı.

İşte o röportajın tamamı:
Tarihsel olarak bir kutuplaşma söz konusu bugünler de, siz bunun kökenlerini nasıl açıklıyorsunuz?
 
Osmanlı'da tarihi bir aşamadan sonra, özellikle yenilgilerin akabininde Batının üst kimliğini kabullenmek durumunda kalınmıştır. Özellikle devletin içinde bir kısım erk Batılılaşmayı önlerine bir kızıl elma olarak koydular. Bunun sonucunda devlet ve toplum arasında ister istemez bir yarılma oldu.
 
Sonuç olarak; bir Batılılaşma ve buna da tepki olarak bir Doğuculaşma ortaya çıktı. Şunu da söylemek gerekir; Doğuculaşma tamamen Batıya bir tepki olarak ortaya çıkmıştır; yoksa kendi başına bir fikir olarak ortaya çıkmış değildir. Bu yarılma bizde uzun süredir toplumsal bir kutuplaşmaya sebep oluyor ve her şeyi belirleyen önemli bir aktöre dönüşmüştür. Bu karşıtlık, olumlu bir ilim de üretmiyor; sadece olayları çatışma üstünden okumamıza sebep oluyor; yani bu bir rekabet ilişkisi değil, adeta bir düşmanlık ilişkisi.
 
Olay veya kişiler üzerinden somutlaştırırsak nasıl söyleriz?
 
Örneğin Abdülhamid çatışmacı siyasetin en başına konulacak figürlerden birisidir. Tabi ki bunda İttihatçı darbenin de çok önemli bir etkisi var, bu darbeden sonra siyasi tarihimizde yenilik hareketleri İttihatçılar ile başlamıştır.
 
İttihatçı zihniyetin o paradigmatik aklı bizim yenilikçilik tarihimizde hep ön plana çıkmıştır. Tuhaf bir şekilde günümüz iktidarı bunu sentezlemeye çalışıyor, yani ittihatçılık ile Abdülhamitçiliği sentezlendiği bir çizgi oluşturulmaya çalışılıyor. Hatta ellerinden gelse oraya Mustafa Kemali dâhi yerleştirmeye çalışıyorlar; ancak bunlar çok fazla bir araya getirebileceğiniz kişi ve olaylar değil, birbirinden çok ayrık durumlardır.
 
Bu ayrık çizgiyi biraz daha açabilir misiniz?
 
Evvela bu ayrık çizgileri birleştiren zayıf bir ilinti var, oda devletimizin yenilgiler üstüne gelen uzun bir süreç sonrası kalkınmacılığı kendisine başat bir politika olarak belirlemesidir, bu Abdulhamit'ten süre gelen hükümetlerin de başat politikası. Muasırlaşma arzusu… Burada muasır medeniyetler nedir, üzerine çıkmak nedir, bedeli nedir? Bunlar üzerine ciddi tartışmalar yapılmıyor. Mesela Mehmet Akif İslamcı, ona baktığımızda onda da aynı arzuyu görüyoruz. “Tekniği alalım ama ahlakını dışarda bırakalım.” Bu nasıl gerçekleşecek, bunun üzerine çok derinlemesine tartışılmış değil. Lakin temel dert; Batı karşısında düştüğümüz çöküntüden bir şekilde kurtulmak. 
 
Bu bir kriz ideolojisidir. Dolayısıyla her şey el yordamıyla düşünülüyor. Mevzuların üzerinde paradigmatik düşünce gerçekleşmiyor. Bu da beraberinde birçok yanlışa sebep olabiliyor. Örneğin Abdülhamid İslamcı olarak tanımlanıyor; oysa ben onu böyle tanımlamıyorum. Tam tersi Abdülhamid İslamcılıkla bir çatışma halindedir. Abdülhamid, İslamcılıktan ziyade hilafetçi bir çizgiyi temsil eder. Hedefi de Osmanlı’yı ayakta tutmaktır. Abdülhamid, devleti maruz kaldığı çöküntüden kurtarabilmek için Halifeliği ideolojik açıdan geliştirmiştir. Bu da çok önemli bir şeydir. Abdülhamid İslamcılık şemsiyesi altında Osmanlı modernleşmesini gerçekleştirmeye çalışmış; ama genel anlamıyla muhafazakâr diyebileceğimiz bir kişidir. Tabi yaptıkları kendi açısından tutarlıdır. Öte yandan ona yönelik Ulu Hakan ya da Kızıl Sultan yaklaşımları sorunludur ve başta ifade ettiğimiz yarılmadan kaynaklanmaktadır. 
 
Bugün Abdülhamid yaşasaydı kendisini ne olarak tanımlardı?
 
Abdülhamid muhafazakâr biri, önce kavramları oturtalım. Mesela şu anki iktidar kendisini muhafazakâr olarak tanımlıyor, İslamcı olarak değil. Eğer bugün Abdülhamid de kendini tanımlıyor olsaydı ‘muhafazakâr’ olarak tanımlardı, İslamcı olarak değil. 
 
Tabii Abdülhamid İslami hassasiyetlere fazlasıyla sahipti; ama birinin bu hassasiyetlere sahip olması onu İslamcı kılmaz. İslamcılık daha farklı bir şeydir. İslamcılık bir defa evrensel bir tutumdur, Abdülhamid “İmparatorluk uğruna” hareket eder. Ayrıca dönemin İslamcılarıyla arası hoş olmamıştır. İslamcı çizgiyle çok iyi geçinebilmiş değildir. Hatta en sonunda onu tahttan indiren fetvayı veren kişi de Elmalılı’dır. İslamcıların modernleşmesi ile Abdülhamid’in modernleşmesi de birbirinden farklıdır. İslamcılar bu modernizasyonu entelektüel derinlik açısından ele alırken Abdülhamid bunu kalkınmacı bir politika çerçevesinde ele almaktadır. 
 
Kemalizm karşısında İslamcılık ve muhafazakârlık ittifak halinde midir ve bu ideolojiler arasında bir çatışma söz konusu mudur?
 
Burada da o yarılmayı göz önüne almamız gerekir. Evet, Türkiye’de Kemalizm ciddi bir sorun. Bu sadece Türkiye için değil, tüm İslam âlemi için de ciddi bir sorun. Çünkü Kemalizm seküler, Batılılaşmayı merkeze alan yerel bir ideolojidir. Bu bir model olarak İslam dünyasına dayatılıyor. Bunun üzerine ciddi şekilde düşünmemiz lazım. Öte taraftan Kemalizm baskıcı bir rejimdir, dolayısıyla İslamcılıktan, muhafazakârlığa hatta liberal düşünceye kadar pek çok fikri karşısına almış bir harekettir. Dolaysıyla örneğin Türkiye’de İslamcılık ve muhafazakârlık bu baskıcı rejim karşısında stratejik bir iş birliğine gitmişlerdir. 
 
Öte yandan muhafazakârlığın ve İslamcılığın İslam’a bakışı farklı, Muhafazakârlar son dönemde tırnak içinde söylüyorum bunu kendisine bir vatan hediye etmiş olan Mustafa Kemal’e karşı bir minnet içindedirler. Öte yandan aynı muhafazakârlar, İslamcıların çok önemsediği bazı meselelerde de çok büyük bir duyarsızlık içindedirler. Örneğin ırkçılık, mezhepçilik… Bu konular İslamcılığın en temel konularıdır ve ciddi bir şekilde mücadele etmektedir. Öte yandan muhafazakârların bakış açısı farklıdır; Türkçülüğün, Osmanlıcılığın, bu toprakların kültürünün harmanlandığı bir karışımdır. Bunların üzerinde çok düşünülmez ve sorgulanmaz ayrıca sorgulanması da hoş görülmez. 
 
Üzerinde çok durduğunuz bir konuyu açmak istiyorum; Türkiye bir kopuş mu yoksa Osmanlı ile bir süreklilik mi arz ediyor? 
 
Türkiye ve Osmanlı ilişkisi üzerinde durmamız gerekir. Ben bu sorunun cevabı üzerinde on yıl düşündüm ve çalıştım. Bir kopuş yok, süreklilik mevcut. 
 
Türkiye, Osmanlı modernleşmesini devam ettiren bir ülke; ama bunu tam olarak Osmanlı gibi yapmayan modernizasyonu daha çok sekülerleştiren bir devlet olmuştur. Öte yandan Abdülhamit’ten Kemalizm’e kadar bu modernleşmeyi sürdüren enstrümanlar aynıdır. Hatta 2.Mahmut’tan 2.Abdülhamid’e Mustafa Kemal’den Recep Tayyip Erdoğan'a devam eden bir Osmanlı modernleşme çizgisi var; ama şunu hep söylüyorum. Şayet Osmanlı modernleşmesinin yolu İttihatçılar tarafından kesilmeseydi, bugün Türkiye daha iyi bir noktada olurdu. 
 
İttihatçı darbe modernizasyonun kimyasını bozmuştur; ama bunda İttihatçılar kadar Abdülhamid’in de suçu vardır. Çünkü Abdülhamid geleceğin dünyasını iyi okuyamamıştır. Özgürlüklerin ve temel hakların arttığı bir dünyaya doğru geçildiğini yakalayamamıştır. Bu nedenle müstebitlikle suçlanan yönetim tarzının İttihatçı darbe ile kesilmesine zemin hazırlamışlardır. Ona karşı darbeyi gerçekleştirenler onun kurduğu veya güçlendirdiği modern okullardan mezun olmuş kişilerdir ki Abdülhamid bu okulları güçlendirmek için medreseleri ihmal etmiştir. Dolayısıyla İttihatçılar Abdülhamid’e darbe yapmaya kalktıkları zaman da kendisinin yanında ona destek verecek toplumsal bir kesim de kalmamıştır.
 
Osmanlı Abdülhamid’e kadar Yeniçeri, ulema ve saray üçlü saç ayağı arasında yönetilen bir dengeye dayanırdı. Gelinen noktada ordunun ve aydınların Batılılaştırılması sonucu bu üç sacayağından ikisi gitmiştir. Abdülhamid sarayı bu sürecin dışında tutmak istemesi de bu darbeye dolaylı yoldan sebep vermiştir. 
 
Bugünkü mevcut iktidarın bileşenleri ve İslamcılığı iktidara katkısını açıklayabilir misiniz?
 
Şu anki iktidarın geldiği noktada İslamcılık da muhafazakârlık da hatta Kemalizm de bu iktidarın bileşenleridir. Bunu artık kabul etmek zorundayız. Kemalizm İslam dünyası için bir sorun bunu aşmak durumundayız. İslamcılık cephesinde bir hareketlilik var ve oldukça dinamik bir yapıda. İslamcılık 200 yıllık bir hareket, Erbakan ve Erdoğan’ın iktidara gelmesini sağlayan entelektüel lojistiği sağlayan ideolojidir. Bakın muhafazakârlıkla İslamcılığı birbirine karıştırmayalım, muhafazakârlığın bu topraklarda kendisine ait bir ideolojisi yoktur. ABD’de olduğu gibi bir muhafazakâr harekette yoktur. İktidara bunun entelektüel alt yapısını hazırlayan İslamcılık’tır. Tabi ki iktidar cephesinin dışında kalan İslamcılar da var sesleri çok güçlü çıkmamakla beraber. 
 
İslamcılığın mevcut durumu ve geleceği için ne düşünüyorsunuz?
 
Ak Parti iktidarı sonsuza kadar var olamayacak. Bu yüzden bugün İslamcılar bir siyasal partinin sonrasına da bir şeyler bırakmak zorundadır.
 
İslamcılık fikri hakikatten geleceği dair bir düşüncesi var ise buna hazırlanması gerekir. Geçmişe baktığımızda İslamcılığın 200 yıllık bir iktidar eleştirisine sahip olduğunu görüyoruz, çünkü büyük ölçüde muhalefette kaldılar; ama eleştiri sonrasına dair bir şey düşünülmedi. Yani “Nasıl yöneteceksin?” sorusuna dair bir cevap yok. Bin yıl öncesine ait siyasetnamelerden hareketle bugünkü toplumu yönetemezsiniz. Bu kadar ciddi bir ideolojiye sahip İslamcılığın siyasete dair somut olarak söyleyeceği şeylerin ne olduğunu somutlaştırması gerekir. Bu sadece Türkiye özelinde değil; İran, Tunus, Pakistan vs. birçok ülkede İslamcılar kenarından kıyısından iktidara geldi. Lakin yaptıkları ve ortaya koydukları şeyleri tümüyle savunamıyoruz; çünkü bizim idealize etmek istediğimiz ve yapmak istediğimiz bunlardı, diyemiyoruz. 
 
Peki, neden diyemiyoruz; oturup iktidar tecrübelerini de göz önüne alarak her şeyi yeniden düşünmemiz gerekir. İslam her şeye rağmen ayakta kaldı. Bu bize büyük bir umut bahşetti, peki ama bunun karşısında biz dünyaya nasıl bir umut baheşedeceğiz? Bunun üzerinde biz İslamcılar kafa yormamız gerekiyor. 
 
15 yılda Misak-ı Milli sınırlarını bile düşünemeyeceğimiz bir noktadan tüm dünyayı düşünebileceğimiz bir noktaya geldik. Geldik tamam da bu dünyaya ne söyleyeceğiz? Kapitalizmin yerine insanlara ne vadedeceğiz? Daha insani daha adil daha eşitlikçi bir dünya nasıl olacak, farklılıkları bir arada nasıl yaşatacağız, kendi ülkemizdeki Kürtler ile bir uzlaşma noktasına gelmeden dünya ile nasıl uzlaşacağız… Bunlar üzerinde biz İslamcılar artık ciddi şekilde kafa yormamız gerekiyor. 
 
Kendimizi bir siyasal partiye angaje edip onun sınırlarında kalıp dünyaya bakamayız. Sonuçta siyasal partiler, yerel ve milli oluşumlardır. Lakin biz Müslümanlar kendimizi yerel ve milli olmakla sınırlayamayız bize bundan daha ötesi lazım. Bize gerek tarihsel gerekse küresel olarak bunun daha ötesi lazım. Biz kendimizi bu şekilde sınırladığımız zaman farkına varmadan can çekişiyoruz. Siyasal parti iktidarda düşebilir; ama bizim yere düşmeye hakkımız yoktur. 

Share
  Tweet
Röportaj
Hamza Er'le Röportaj

Hamza Er'le Röportaj



Hamza Er, geçtiğimiz Ağustos ayında Çıra Kitap etiketiyle yayınlanan iki röportaj kitabıyla okur karşısına çıktı. İki röportaj kitabıyla çıkagelen yazarla Mehmet Ali Başaran'ın yaptığı söyleşi...
İslamcılara Umut Bağlanması Rahatsızlık Oluşturuyor

İslamcılara Umut Bağlanması Rahatsızlık Oluşturuyor



Yazar Hamza Er, Tunus Nahda Hareketi kurucularından ve Tunus Meclis Başkan Yardımcısı Abdulfettah Moro ile görüştü. Görüşmede, Nahda Hareketi, Tunus'ta başlayan Arap Baharı süreci, Körfez ülkelerinin bölgesel tutumları, Suriye'deki gelişmeler ve siyasetin kavramları üzerinde duruldu.
Prof. Dr. Metin Başaranoğlu ile Koronavirüs Üzerine

Prof. Dr. Metin Başaranoğlu ile Koronavirüs Üzerine



Gastroenteroloji ve Hepatoloji Uzmanı Prof. Dr. Metin Başaranoğlu, Formsante sitesine verdiği röportajda koronavirüs hakkında kapsamlı değerlendirmelerde bulundu.
“İslâmî Bir Bilince İhtiyacımız Var”

“İslâmî Bir Bilince İhtiyacımız Var”



Araştırmacı-yazar Ramazan Yazçiçek’in “Bilgiden Bilince” adlı kitabı kısa sürede 2. Baskı yaptı.
Ayrımcılığı Derinleştiren Uygulamalar Hayır Getirmez!

Ayrımcılığı Derinleştiren Uygulamalar Hayır Getirmez!



İLKHA’ya konuşan Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, İçişleri Bakanlığı tarafından Arapça tabelalara uygulanan yasağa tepki gösterdi.
Müslüman entelektüeller İslam'ı kullanıyor

Müslüman entelektüeller İslam'ı kullanıyor



Müslüman toplumların ithal ettikleri değerleri kendilerine göre dönüştüremediğinin altını çizen Abdurrahman Arslan, modernitenin dindarları ikilem içine soktuğunu düşünüyor. Bu konuda Müslüman entelektüellere de bir eleştiri getiriyor.
Torununun gözünden Mehmet Akif Ersoy

Torununun gözünden Mehmet Akif Ersoy



İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un torunu Selma Ersoy, dedesinin vatan ve millet sevgisi, nasıl bir baba olduğu, şiire nasıl başladığı ve etkilendiği şahsiyetler üzerine Ezgi Aşık'ın sorularını cevapladı.

"İslami kesime neden susuyorsunuz diye sormak lazım"



Geçen günlerde Furkan Eğitim ve Hizmet Vakfı’na yönelik düzenlenen operasyonda vakfın kurucusu Alparslan Kuytul’la birlikte 21 kişi gözaltına alınmıştı. Vakfın kurucu başkanı Alparslan Kuytul'un da aralarında bulunduğu 5 kişi tutuklandı.
‘Özgürlüğün mahiyeti’ üzerine

‘Özgürlüğün mahiyeti’ üzerine



Özgürlük kavramı ideolojik bir mahiyet taşır. Neyin yapılabilir olduğu çerçevesi içinde özgürlük daima bir dünya görüşünün aynası sayılabilir. özgürlük belli bir zihniyet dünyasından hareketle inşa edilen bir kavramdır.
Afrin Harekatı Bağlamında Türkiye-Rusya İlişkileri

Afrin Harekatı Bağlamında Türkiye-Rusya İlişkileri



Saslanbek İsaev Afrin harekatının başladığı gün Rus siyasi analist Denis Korkodinov’la Anadolu Ajansı için konuştu.

"Tarikatların yüzde 80'i İslam'a zarar veriyor"



İlahiyatçı Ali Rıza Demircan: “Tarikatların yüzde 80’i İslam’a zarar veriyor, çoğu cahildir, MİT’in denetimindedir. Diyanet neden tarikatları da inceleyip yanlışlarını anlatmıyor?”
Kudüs, Bütün Müslümanların Kutsalıdır, Haremidir

Kudüs, Bütün Müslümanların Kutsalıdır, Haremidir



Kudüs'te Müslümanların razı gelebileceği asgari şartlar. Prof. Dr. Şinasi Gündüz, 100 yıldır ağır bir işgali yaşayan kutsal beldemiz Kudüs hakkında her Müslümanın bilmesi gereken asgari hususlar hakkında Mehmet Ali Başaran'ın sorularını cevapladı.
Kudüs Amerika'nın çözülme sürecini başlatacaktır

Kudüs Amerika'nın çözülme sürecini başlatacaktır



Trump'ın bütün İslam dünyasını Kudüs ile uğraştırmaya çalıştığını ve bunun en önemli sebebinin Irak ve Suriye'de rahat hareket edebilmek olduğunu söyleyen İHH İnsani Yardım Vakfı Başkanı Bülent Yıldırım,'Kudüs cihadının bir ve bütün olduğunu' söyledi.
Talal Silo:

Talal Silo: "ABD PYD/PKK'ya verdiği silahları denetlemiyor"



Silo, ABD'nin SDG'ye teslim etme görüntüsü altında PYD/PKK'ya çok büyük miktarda ağır silah verdiğini ve nerede nasıl kullanıldığını denetlemediğini anlattı.
Şenlikoğlu:Muhafazakarlar tesettürlü kızlara talip değiller

Şenlikoğlu:Muhafazakarlar tesettürlü kızlara talip değiller"



Türkiye'de başörtüsü mücadelesi veren isimlerden biri olan Emine Şenlikoğlu, bir dergiye verdiği röportajda muhafazakar kesime "tesettür" konusunda eleştirilerde bulundu.
Filistinlilerin yaşadığı büyük felaketten dünya sorumludur

Filistinlilerin yaşadığı büyük felaketten dünya sorumludur



Filistinli insan hakları aktivisti ve El-Mizan İnsan Hakları Merkezi Müdürü İsam Yunus, Balfour Deklarasyonunun hukuki ve siyasi yönden bir temelinin olmadığını belirterek, bunun sonucunda Filistinlilerin hukuk, mal-mülk ve varlıklarından bedel ödediklerini söyledi.
Türkiyeli Müslümanların Zaaf ve İmkânları

Türkiyeli Müslümanların Zaaf ve İmkânları



Fikir dünyamızın önde gelen bazı isimlerine'Kendi zaman ve tecrübenizi hatırlatarak, o günün ve bugünün Müslüman gençlerini, zaaf ve imkânlarıyla mukayese eder misiniz' diye sorulmuş 2013'te.'Hasat' adlı yıllıkta toplanan bu soruşturma cevaplarından minik bir seçkiyi Mehmet Ali Başaran alıntıladı.
Cezaevi Röportajı -'Bedeli Zindanda Ödenen Sözler' üzerine

Cezaevi Röportajı -'Bedeli Zindanda Ödenen Sözler' üzerine



"Acılarımı, neşelerimi ilahi vahiy mikroskobu altında tetkiklerden geçirdikçe, ortaya yeni anlam katmanları, dolayısıyla da meyveler çıkıyor. Binlerce sayfayı çoktan aşan mektuplarımda da hep bu yeni tespitlerimi açmaya koyuldum." Necdet Yüksel,'Bedeli Zindanda Ödenen Sözler' kitabı üzerine Mehmet Ali Başaran'ın sorularını cevapladı.
Arslan:'Modernlik bir bakıma ümmetin parçalanma serüvenidir'

Arslan:'Modernlik bir bakıma ümmetin parçalanma serüvenidir'



‘Modernliğe itiraz hayat tarzında başlamalıdır. Siz alternatif bir hayat tarzı sunarsanız o hayat tarzının öngördüğü iktisadı, eğitimi, teknolojiyi ya da ilişikleri üretebilirsiniz.' Abdurrahman Arslan, ‘Modern Dünyada Müslümanlar’ kitabı etrafında Safa Dallı’nın soruların cevapladı.
Cezaevi Söyleşileri 3 - Ahmet Şat ile röportaj

Cezaevi Söyleşileri 3 - Ahmet Şat ile röportaj



Mehmet Ali Başaran'ın sürdürdüğü Cezaevi Söyleşileri dizisinin konuğu Ahmet Şat. Başaran, Ahmet Şat ile Düşün Yayıncılık'dan çıkan Vahiy Öğretisi ve İslam kitabı üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi.
Darbe Girişiminin arkasındaki dış güçler

Darbe Girişiminin arkasındaki dış güçler



Radyo Selam’da Zafer Burakmak’ın hazırlayıp sunduğu programının konuğu “Türkiye’nin En Uzun Gecesi 15 Temmuz ve Darbenin Arkasındaki Dış Dinamikler” kitabının yazarı Abdülkadir Şen idi.
Nureddin Zengi: Şark'ın kandili, kılıcı ve kalkanı

Nureddin Zengi: Şark'ın kandili, kılıcı ve kalkanı



Haçlı istilalarının sadece Ortadoğu denen coğrafyayı değil,Endülüs'ten Kuzey Avrupa'ya kadar bütün dünyayı kasıp kavurduğu 12'nci yüzyılda yaşayan Nureddin Zengi, deyim yerindeyse suyu tersine akıtmayı başaran adam.
Cezaevinde Bir Fantastik Yazar: Abdülselam Durmaz

Cezaevinde Bir Fantastik Yazar: Abdülselam Durmaz



25 yıldır siyasi tutsak olarak cezaevinde bulunuyor. Kendisi henüz çıkmadan kitapları çıkıyor cezaevinden bir bir:'Son Nişanlı','Lanetli Duvar','Dunah’ın Terazisi'…
“Yeni dindarlığın fıkhı yok

“Yeni dindarlığın fıkhı yok"



Görüntü kültürünün dünyasında yaşadığımızı belirten Abdurrahman Arslan, fıkhı olmayan bir dindarlıkla karşı karşıya olduğumuza, yapılan iftarlarla, televizyonlardaki sohbetlerle görüntüye yönelik bir Ramazan yaşandığına vurgu yapıyor
Hamza Er'le Mültecilik ve Mavi Marmara üzerine

Hamza Er'le Mültecilik ve Mavi Marmara üzerine



Filistin Mültecilik Meselesi üzerine araştırmalar gerçekleştiren, Suriye, Lübnan, ve Gazze' de bulunan Filistin Mülteci kamplarını ziyaret ederek bu kamplara ilişkin izlenimlerini kamuoyu ile paylaşan yazar Hamza ER’le Filistin meselesini, Mültecilik konusunu, kampların durumunu ve tabii ki Mavi Marmara’da yaşananları konuştuk.
Şiiri Şiir İçin Değil Bir Dava İçin Yazmalı

Şiiri Şiir İçin Değil Bir Dava İçin Yazmalı



Mehmet Ali Başaran, 25 yıldır siyasi tutsak olarak cezaevinde bulunan ve geçen yıl "Etibe’ye Mektuplar" adlı kitabı yayınlanan şair Atavi Osman Erdemir’le mektup üzerinden kısa bir röportaj gerçekleştirdi.
Atasoy Müftüoğlu, Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı

Atasoy Müftüoğlu, Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı



Atasoy Müftüoğlu, Medyascope’ta gazeteci Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı.

"Aile içi huzursuzluk ve boşanmaların kaynağı batı kültürü"



Uzmanlar, boşanmaların sebebinin sadece aile içi etkenlere bağlı olmadığını belirterek, batı kültürünün ve gayri ahlaki yayınların etkisine girildikçe aile içi huzursuzlukların ve boşanmaların arttığına dikkat çekti.
Ahrar'uş Şam liderinden Suriye gündemiyle ilgili açıklamalar

Ahrar'uş Şam liderinden Suriye gündemiyle ilgili açıklamalar



Ahrar'uş Şam lideri Ebu Yahya Hamavi, kuşatmayı kırmak için başlatılan Halep Operasyonu, Esed rejimi, muhalifler arasındaki çatışmalar, ayrılıklar, bölgedeki Türkiye ve ABD varlığı ve Suriye'nin geleceğine ilişkin Timetürk'e özel açıklamalar yaptı.
Alev Erkilet ile Seyyid Kutub, düşünceleri ve etkileri üzerine

Alev Erkilet ile Seyyid Kutub, düşünceleri ve etkileri üzerine



Alev Erkilet’le Seyyid Kutub’un düşünceleri, İslâmcılığa yaptığı katkıları ve aldığı eleştirileri üzerine Dünya Bülteni ile bir söyleşide bulundu.
                             
Normal Görünüm