Röportaj

İslamcılara Umut Bağlanması Rahatsızlık Oluşturuyor



Yazar Hamza Er, Tunus Nahda Hareketi kurucularından ve Tunus Meclis Başkan Yardımcısı Abdulfettah Moro ile görüştü. Görüşmede, Nahda Hareketi, Tunus'ta başlayan Arap Baharı süreci, Körfez ülkelerinin bölgesel tutumları, Suriye'deki gelişmeler ve siyasetin kavramları üzerinde duruldu.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Abdulfettah Moro, 1 Ocak 1948’de Tunus’un başkenti Tunus’ta dünyaya geldi. Tunus Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Mezuniyetinin ardından bir süre hâkimlik yaptı, daha sonra bugün de hâlâ sürdürdüğü avukatlığa başladı.

1970’den itibaren, Tunuslu gençlerin Fransız kültürü içinde asimile olmamasını hedefleyerek mescitlerde halka açık İslam Ahlakı dersleri yapıyorlardı. Yürütülen çalışmaların başarılı olması sonucunda takipçileri artan harekete, birlikte yol yürüdüğü Râşid Gannûşî ile birlikte 1978'de "İslami Yöneliş Hareketi” adını verdiler.

1973’te, Tunus güvenlik güçlerinin ülke çapında geniş çaplı başlattığı tutuklamalardan özellikle İslâmî hareket mensupları ve Abdulfettah Moro da nasibini aldı.

Moro, diktatör Bin Ali'nin İslâmî hareketi dağıttığı dönemde Tunus'ta kalmaya ikna edilerek etkisizleştirildi. O zaman onun bu tutumu bayağı tartışıldı. Birçokları böyle bir tavır sergilemesinin yani Gannuşi'yle bağları koparıp ülkesinde kalmayı tercih etmesinin Tunus'taki İslâmî camiayı tümüyle sahipsiz bırakmama amacına yönelik olduğunu dile getirdi.

Moro, 1988’de pasaportuna el konulmasının ardından 20 yıl süreyle Tunus’ta mecburi ikametle karşı karşıya kaldı. 1991’de tekrar tutuklanıp iki yıl hapis yatan Moro, cezası sona erince Nahda Hareketi üyeliğinden zorunlu olarak ayrıldı ve polisin sıkı kontrolü altında yalnızca evi ile avukatlık bürosu arasında bir yaşam sürmeye başladı.

2011’de Tunus Cumhurbaşkanı Zeynelâbidin bin Ali’nin devrilmesiyle birlikte oluşan özgürlük ortamında yeniden siyasete atılan Abdulfettah Moro, Nahda Hareketi’nin üst düzey yönetiminde yer aldı.

Nahda Hareketi kendini resmi internet sitesinde "Arap Dünyasının birliği, Filistin'in kurtuluşu bağlamında karşılıklı saygı çerçevesinde tüm halklarla iş birliği içinde çalışmayı hedef alan İslami referanslı ulusal siyasi parti" olarak tanımlıyor.

Nahda Genel Başkan Yardımcısı olan Moro, halk hareketleri sonrasında oluşan yeni Tunus’ta Tunus Meclis Başkan Yardımcılığı görevine getirildi.

Cumhurbaşkanı Sibsi'nin hayatını kaybetmesinin ardından Meclis Başkanı Muhammed en-Nasır’ın geçici Cumhurbaşkanı olmasıyla Abdulfettah Moro’da Meclis Başkan Vekilliği görevini üstlenmişti.

Tunus’ta en büyük parti konumundaki Nahda Hareketi, 15.Eylül.2019’da düzenlenen cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Abdulfettah Moro’yu aday göstermiş Moro ikinci tura kalacak oyu alamamıştı.


Tunus'a özgü giydiği yerel kıyafetlerle tanınan Abdulfettah Moro, uzlaşmacılık ve reform mesajlarının yanı sıra ülke genelinde güçlü hitabetiyle de biliniyor.
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------


 

Türkiye’nin yaşamış olduğu batılı devrimler ile Tunus’un geçirdiği batılı devrimler arasında bir benzerlik bulunuyor. Mustafa Kemal ve Habib bin Ali Burgiba üzerinden bu iki ülke zorlu bir süreç yaşadı ve halen de yaşıyor. Batılı devrimler Tunus halkı üzerinde başarılı oldu mu? Örneğin başörtüsü yasağı gibi zorlamalar bu 50-55 yıllık dönem içerisinde Tunus halkını dönüştürebildi mi?

Evet, biz de Türkiye’ye çok benzer süreçlerden geçtik. Eğitim sistemimiz, anayasamız ve daha birçok şey birbirine benziyordu. Bu yasakların toplum üzerinde ciddi bir etkisi olmuştu. Ve onlarda olumsuz baya etki bıraktı. Çünkü oranın nizamı insanların özgürlüklerine müdahale ediyordu. Böyle bir hakkı olmamasına rağmen insanların inançlarına akidelerine müdahale ediliyordu. Ancak toplum da buna sessiz kalmadı ve dolayısıyla halkın da bir cevabı oldu.

2011 devrimini sadece bir ekonomik isyan olarak açıklayabilir miyiz? Yoksa yıllarıdır yaşanan bu türden baskıların halk hareketlerine bir etkisi oldu mu?

Toplumun genel bir kızgınlığı vardı. Hükümetin onlar üzerinde baskıları çoktu ve halk bunu kabullenemiyordu. Çünkü onların şahsi özgürlüklerine dokunuyordu. Bununla birlikte ekonominin de etkisi vardı ama yalnızca sorun ekonomi değildi…

Muhammed Buazizi Tunus halkı için ne anlam ifade ediyor şuan için?

Önce şunun bilinmesi gerekiyor ki kendisi Tunus Baharı için kendini yakan ilk kişi değildi. Daha önce de birkaç kişi kendini yakmıştı. Ancak Buazizi’nin yapmış olduğu eylemin yayılması insanlarda bir etki oluşturdu. Kendisinin Tunus halkı üzerinde siyasi bir etkisi yoktu, halktan biriydi... Ama kendisini feda edip bir kıvılcım yaktı.

Tunus siyasetinde çok tecrübeli bir isimsiniz. Çok eskiden beri Tunus’ta mücadelenin içerisinde yer alıyorsunuz. Siz böyle bir infiali bekliyor muydunuz? Halk içinde bir emare, kaynama görüyor muydunuz?

Öncelikle biz ne ilk başta, ne de birinci ve ikinci gün böyle bir infialin olacağını beklemiyorduk. Birkaç gün geçtikçe olayların Tunus’un tümüne birden yayıldığını ve ciddi anlamda etkisi olduğunu fark ettik. Bunun iki ana sebebi var. Birincisi avukatlar... Avukatların hepsi bir araya gelerek bu harekete öncülük yaptılar. İkincisi işçi birliği sendikaları... Bunlar da kendi çalışanlarını bir araya getirerek bu harekete destek oldular.

O dönem Nahda hareketinden yapılan açıklamalarda da bu hareket politik, ideolojik bir hareket değil, bir halk hareketidir deniliyordu. Şöyle bir tekerleme vardı; “bu beyinlerin hareketi değil bedenlerin hareketidir.”

Evet, birden bire oluşan kızgınlığın bir tepkimesidir.

Mısır’da, Libya’da Yemen’de ve Suriye’de yaşadıklarımızı bugüne bakarak bir başarısızlık olduğunu söyleyebilir miyiz? Süreç bir tek Tunus’ta mı devam ediyor?

O bölgelerde başarısız olması teyit edilmiş bir durum değil. Çünkü orada da halen mücadele devam ediyor. Bir kere o bölgelerde dış güçler var ve dış güçlerin desteği bu bölgelerde Arap baharının başarıya ulaşmasını engelliyor. En azından sürecin ağır devam etmesini sağlıyorlar. Tunus’un bu coğrafyalardan farkı silahtan uzak kalmasıydı. Silahlı mücadeleye girmediğimiz için Tunus’ta bir istikrarlı işleyiş devam ediyor.

Mısır’da İhvân'ül Müslimin Hareketi de silaha başvurmadı fakat durum ortada... Orada şartlar mı farklıydı yoksa hareketin sizce bir hatası mı oldu?

Kesinlikle Mısır’daki durum Tunus’tan farklıdır. Çünkü Mısır’da iki hükümet arasında bir kıyaslama vardı. Ta 19.yy’ın başından beri devam eden bir askeri hükümet var orada... Halktan oluşan, sokaklarda oluşan bu medeni hükmün, 19.yy başından beri var olan askeri hükmün yerine geçmesi elbette kesinlikle mümkün değildi.

O yüzden başarısız oldu. Ve bazı Mısırlılar bile daha olaya vakıf değildi. Sorunun Müslümanlarla Hristiyanlar arasında olduğunu zannediyorlardı. Oysa oradaki problem laikler ile Müslümanlar arasında değil asker ve halk arasında idi.

Suriye’de savaş beklenenden daha uzun sürdü. Suriye’nin geleceği ile ilgili düşünceniz nedir?

Mevcut yönetim, yani oranın hükümeti toplumdan böyle ayaklanma beklemiyordu. Dolayısıyla kabullenemedi. Kabullenmediği içinde hemen halkına karşı silahlı müdahalede bulundu. Bu ayaklanmanın iki zayıf noktası vardı. Devirecekleri hükümetin yerine getirebilecekleri bir hükümetleri yoktu. İkincisi ise çok aşırı derecede gruplara ayrılmış ve bölünmüşlerdi. Maalesef hiç kimse belli bir projesi olmayan gruplara güvenmiyor. Güven oluşmadığı için de süreç uzuyor. Grupların birbirine güveni yok, hiçbirinin de hedefi yok. İşte tüm bu olumsuzluklar, mevcut hükümetin ve direniş gösteren halkın başarısızlığı, büyük ülkelerin soruna el atmasına zemin oluşturdu. Suriye bölgesi stratejik bir bölge olması hasebi ile güç sahibi ülkelerin onayı olmadan oradaki değişikliğe müsaade etmeyeceklerdir.

Erken bir ayaklanma mı yaşandı Suriye’de?

Hayır, erken bir ayaklanma diyemeyiz. Ülkede aşırı bir baskı ve zulüm vardı.

Ama ayaklananlar süreci yönetemediler. Onları bir araya getirebilecek ve mevcut hükümetin yerine geçebilecek bir organizasyonu inşa edemediler. Hatta sahaya gelenler, devleti yıkmaya, tahrip etmeye geldiler. Bina inşa etmeye değil... Bunların tamamı (Türkiye’den, Libya’dan, Avrupa’dan ve başka yerden gelenler) orayı tamamen tahrip etmek için geldiler.


Dediğim gibi birçok grup var. Dolayısıyla bir çözüm de bulunamıyor. Beşar Esad hükümetinden güvenlerini yitiren toplumlar dahi buradaki gruplara güvenerek onlarla birlikte olamıyor. Çünkü hükümetin yerine geçebilecek bir hükümet yoktu.


Tunus’ta Nahda seçimlerde çok farklı bir strateji gözetti. Kazandığı seçimlerde iktidara talip gözükmeyen, iktidara gitmek için acele etmeyen bir duruş sergiledi. Koalisyona başvurdu, hükümeti bölüşmeyi teklif etti. Bunda Mısır tecrübesinin etkisi oldu mu acaba?

Bizim bu tavrımız öncesinden beri vardı. Bizler bunu en başından beri biliyorduk. 60 senedir süre gelen ağır sorunları tek başımıza aşamazdık. Nahda ortaklarıyla birlikte ülkeyi yönetmeye başlayınca ülkeyi yönetmenin zorluklarıyla da yüzleşti. Siyasi, ekonomik ve toplumsal olarak bir yenilenmeye, çözüme ihtiyaç vardı. Bu da zaman istiyordu. Biz nasıl bunların üstesinden gelebilirdik ki? Biz şunu da çok iyi biliyorduk; uzun dönemden süregelen problemlerin çözümü de haliyle uzun sürecektir. Dolayısıyla tüm bu birikmiş problemler vatani bir sorun olduğu için, ancak bir birlik dâhilinde bu sorunların üstesinden gelinebilirdi. Yoksa tek başımıza bir şey yapamazdık.

Tek başına gözüküp başarısız olması Nahda’yı halk nezdinde yıpratırdı mıydı?

Kesinlikle öyle… Bazı çevreler islamcılara umut bağlamayın, islamcılar sizin problemlerinizi çözme konusunda acizdirler denilmesini istiyor, İslamcıları yabancılar olarak göstermeye çalışıyorlar.

Bu süreçte suikastlar yaşandı. Bu suikastlar halk devrimini çalma geri alma teşebbüsleri miydi?

İki tane suikast oldu. Siyasi sürecin rahat bir şekilde devam etmediğini insanlara yansıtmak istediler. Ve insanlara şu algı verilmek isteniyordu, seçimler, demokrasi sizlere savaşı ve ölümü getirecek. Böylece tekrar insanları tek adamlı sisteme, diktatörlüğe yönlendirmek istiyorlardı.

Yeni Tunus’la beraber Nahda hareketi de bir takım yeni söylemleri ön plana çıkardı. Örneğin Nahda lideri Raşid Gannuşi röportajlarında Nahda’yı tanıtırken batılı bir takım kavramları merkeze alarak konuşuyor. Demokrasi, Liberalizm, Laiklik gibi kavramlar… Bu Nahda’nın İslami çizgisine sizce zarar vermiyor mu?

Bunlar siyasi terimlerdir. Bunların yerine geçecek veyahut bunların yerine kullanılabilecek siyasi terimleri öneren var mı? Bizim siyasi bir hareketimiz var. Dolayısıyla siyasi bir sözlük var. Ve demokrasi de bu siyasi sözlüğün içerisinde yer alan bir terimdir. Bunun yerine kullanabileceğimiz farklı bir alternatif var mı?

Batının kastettiği demokrasi anlayışında gördük ki İslami değerleri referans alanlara yer yok. Nahda Hareketinin demokrasiye yüklediği anlam nedir?

Bunlar bu kelimeyi ürettiler. Onlar demokrasiyi bu şekilde tanımladıklarından dolayı bundan uzak mı duracağız?

Batılılar demokrasiye halkın kendini yönetmesi tanımını verdiler. Yani demokrasiyi kendi çıkarları için kullandıkları için kendilerine kötülük etmiş oldular. Kendi tanımlarına uymadılar.

Biz demokrasiyi halkın kendini yönetebilmesi, tek adamlık diktatörlüğün oluşmaması şeklinde yorumluyoruz.İki seçenek var. Ya diktatörlük ile yönetilecekler ya demokrasi ile yönetilecekler. Bizde demokrasiyi tercih ettik. Eczanede satılan ilacı kimileri zehir olarak kullanır kimileri ilaç olarak. Suç kimindir?

Nahda, İhvan, Hamas gibi hareketler bu siyasi söylemlerden ötürü farklı dini ekollere bağlı şiddet eğilimli gruplarca eleştirilip, tekfir ediliyor ama…

Çünkü bu gruplar siyasi bir grup değillerdir. Onların siyasi bir ideolojileri de yoktur. Mesela o zihniyete soracak olsak, eğer ki onlar hükümetin başında olsalar siyasi olarak ne katkıları olacak? Onların böyle bir projeleri, hedefleri ve bilgileri yok. Dolayısıyla bize düşmanda sayılmazlar. Bizi dışlasalar da onlar bize değil aslında ümmete düşmanlar. Bize küfredenler küfretmeye devam etsinler, tekfir edenler tekfir etmeye devam etsinler. Biz onlara sadece ıslah duası ederiz.

2016 yılında Nahda Kongresinde şöyle bir tanım yapıldı: “Dini faaliyetleri ve siyasi faaliyetleri birbirinden ayırdık.”  Bundan ne kastettiniz?

Biz sivil parti fikrini kabul ettik. Siyasete ilişkin İslami metinler yoruma açıktır ve bizim çalıştığımız alan da bu. Türkiye’deki sistemin aynısını kastettik… Nahda hareketi siyasi bir harekettir. Siyasi parti olarak sadece siyaset üzerinde çalışmalar yürütüyoruz. Siyasetin dışında yapılan ıslah çalışmaları siyasetin çerçevesi dışında yine devam ettiriliyor. Ama siyasi olarak baktığımızda biz siyasi olarak hareket ediyoruz. Toplumun faydasına yararına olacak faaliyetler tabi ki devam ediyor. İslam'ın yeryüzüne insanlığı özgürleştirmek için geldiğine inanıyoruz. Biz Türkiye’deki tecrübeyi aldık aslında. Buradaki tecrübeyi uyguluyoruz.

Siyasetin temel amacı, siyaseti yapan kişilerin inandıkları değerlere göre toplumu dizayn etme çabaları değil mi?

Siyasetin alanı toplumun yararına olacak bazı projelerin yapılmasıdır. Fabrikaların kurulması yolların, bahçelerin, sosyal tesislerin yapılmasıdır. Bunların yapılmasının dinle bağlantısı nedir?

Toplumu ifsad etmeyecek boyutlarını düşünerek projelendirmek mesela… Toplumsal hayatı tahrif eden bir takım uygulamalar, -kumar, içki, fuhuş, israf, aile ve toplum yapısını bozan Tv programları, diziler gibi-, devlet bunun önüne geçmekle mükellef değil midir?


Şimdi bizler siyasi olarak değerlendireceğiz. Bu saydıklarınız siyasetin kanunları üzerinden kapatılması gerekiyorsa kapatılır. Ama din hiçbir şekilde buna baskıyla müdahale etmez. Dinin görevi davettir, irşattır. İnsanlığı doğru yola iletmektir. Siyasi oluşumların başarısızlığa uğramaması için dini hükümleri baskı olarak kullanmaması gerekir. Yoksa siyasi çabalarınız başarısızlıkla sonuçlanır. Siyasi oluşumlar çökerse, davet çalışmalarının da önü kesilecektir. Bu sebeple davetin önünün kesilmemesi için siyasetin, siyasi çalışmaların olması şarttır. Siyasetin dinden de resmi olarak kanunlar üzerinden de ayrı kalması gerekir. Bu demek değildir ki daveti engellesin… Bu partilerin oluşumu, varlığı davetin önünü açacaktır.


Irak’ta Musul operasyonu ile beraber bölgede büyük sorunlar çıkaran bir zihin belirginleşti. Daiş… İlginçtir ki bu örgüte Tunus’tan, Libya’dan, Avrupa’dan, Türkiye’den gençlerin katılımı var. Siz tecrübeli bir isim olarak bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Gençler neden bu harekete iştirak etme ihtiyacı hissediyor?

Gençler çünkü siyasi değişimleri kabul etmiyorlar. Demokrasiyi kabul etmiyorlar ve siyaset üzerinden yapılan eğitimleri kabul etmiyorlar. Ve değişimlerin askeri olarak yapılabileceğini düşünüyorlar. İslam dini adalet, barış, hoşgörü ve insanlık dinidir. Bu dinin terörle ilişkilendirilmesini sağlayacak faaliyetler İslam’ın doğru anlaşılmasına da büyük zararlar veriyor. Terörün, ümmetin varlığını ve dinini hedef aldığını unutmamalıyız.

Din usullerinin, din anlayışlarının bunda bir etkisi var mıdır?

Şimdi onlar âlim değiller. Gidenlerin çoğu cehalet üzere hareket ediyor, bilgisizler… Anlama kapasiteleri kısıtlı. Dolayısıyla bunlar değişikliklerin sadece askeri yöntemle olacağını düşünüyorlar ve bu sebeple böyle bir hareketin içerisine giriyorlar. Eğer bizim projemiz ve İslami yorumumuz başarılı olursa Daiş'e yer olmayacaktır.

Suudi Arabistan, BAE, Mısır’da Sisi’ye maddi yardım ve destekte bulundular. BAE’nin Tunus başkanı Sipsi’ye ‘Nahda’yı uzaklaştır sana yardım yaparız’ tekliflerini de okuyoruz. Bu körfez ülkeleri neden ihvan ve Nahda’dan rahatsızlık duyuyorlar?

Çünkü bizlerin toplum ve STK’lar üzerinde ciddi bir etkimiz var. Ve bir örnekliğimiz var. Dolayısıyla halk üzerindeki böyle bir etkiyi istemiyorlar. Sistemin krallık olarak aileden aileye geçmesini devam etmesini istiyorlar. Ancak Tunus’un dönüşümünü başarısızlığa uğratmaya çalışanlara rağmen hedeflerimizi gerçekleştirmeye devam edeceğiz.

 
Röportaj: Hamza Er

Foto ve Editör: Cihat Aydın

Share
  Tweet
Röportaj
Hamza Er'le Röportaj

Hamza Er'le Röportaj



Hamza Er, geçtiğimiz Ağustos ayında Çıra Kitap etiketiyle yayınlanan iki röportaj kitabıyla okur karşısına çıktı. İki röportaj kitabıyla çıkagelen yazarla Mehmet Ali Başaran'ın yaptığı söyleşi...
Prof. Dr. Metin Başaranoğlu ile Koronavirüs Üzerine

Prof. Dr. Metin Başaranoğlu ile Koronavirüs Üzerine



Gastroenteroloji ve Hepatoloji Uzmanı Prof. Dr. Metin Başaranoğlu, Formsante sitesine verdiği röportajda koronavirüs hakkında kapsamlı değerlendirmelerde bulundu.
“İslâmî Bir Bilince İhtiyacımız Var”

“İslâmî Bir Bilince İhtiyacımız Var”



Araştırmacı-yazar Ramazan Yazçiçek’in “Bilgiden Bilince” adlı kitabı kısa sürede 2. Baskı yaptı.
Ayrımcılığı Derinleştiren Uygulamalar Hayır Getirmez!

Ayrımcılığı Derinleştiren Uygulamalar Hayır Getirmez!



İLKHA’ya konuşan Özgür-Der Genel Başkanı Rıdvan Kaya, İçişleri Bakanlığı tarafından Arapça tabelalara uygulanan yasağa tepki gösterdi.
Müslüman entelektüeller İslam'ı kullanıyor

Müslüman entelektüeller İslam'ı kullanıyor



Müslüman toplumların ithal ettikleri değerleri kendilerine göre dönüştüremediğinin altını çizen Abdurrahman Arslan, modernitenin dindarları ikilem içine soktuğunu düşünüyor. Bu konuda Müslüman entelektüellere de bir eleştiri getiriyor.
Torununun gözünden Mehmet Akif Ersoy

Torununun gözünden Mehmet Akif Ersoy



İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un torunu Selma Ersoy, dedesinin vatan ve millet sevgisi, nasıl bir baba olduğu, şiire nasıl başladığı ve etkilendiği şahsiyetler üzerine Ezgi Aşık'ın sorularını cevapladı.

"İslami kesime neden susuyorsunuz diye sormak lazım"



Geçen günlerde Furkan Eğitim ve Hizmet Vakfı’na yönelik düzenlenen operasyonda vakfın kurucusu Alparslan Kuytul’la birlikte 21 kişi gözaltına alınmıştı. Vakfın kurucu başkanı Alparslan Kuytul'un da aralarında bulunduğu 5 kişi tutuklandı.

"Abdülhamid İslamcı değil, muhafazakardır!"



Düşünce Mektebi, 1.Dünya savaşı öncesinde bir dünya imparatorluğu olan Osmanlı Devletini ayakta tutan 2. Abdülhamid döneminin özelliklerini, toplumsal yapısını ve o dönemin günümüz Türkiye'sine yansımalarını yazar Ümit AKTAŞ ile röportaj yaptı.
‘Özgürlüğün mahiyeti’ üzerine

‘Özgürlüğün mahiyeti’ üzerine



Özgürlük kavramı ideolojik bir mahiyet taşır. Neyin yapılabilir olduğu çerçevesi içinde özgürlük daima bir dünya görüşünün aynası sayılabilir. özgürlük belli bir zihniyet dünyasından hareketle inşa edilen bir kavramdır.
Afrin Harekatı Bağlamında Türkiye-Rusya İlişkileri

Afrin Harekatı Bağlamında Türkiye-Rusya İlişkileri



Saslanbek İsaev Afrin harekatının başladığı gün Rus siyasi analist Denis Korkodinov’la Anadolu Ajansı için konuştu.

"Tarikatların yüzde 80'i İslam'a zarar veriyor"



İlahiyatçı Ali Rıza Demircan: “Tarikatların yüzde 80’i İslam’a zarar veriyor, çoğu cahildir, MİT’in denetimindedir. Diyanet neden tarikatları da inceleyip yanlışlarını anlatmıyor?”
Kudüs, Bütün Müslümanların Kutsalıdır, Haremidir

Kudüs, Bütün Müslümanların Kutsalıdır, Haremidir



Kudüs'te Müslümanların razı gelebileceği asgari şartlar. Prof. Dr. Şinasi Gündüz, 100 yıldır ağır bir işgali yaşayan kutsal beldemiz Kudüs hakkında her Müslümanın bilmesi gereken asgari hususlar hakkında Mehmet Ali Başaran'ın sorularını cevapladı.
Kudüs Amerika'nın çözülme sürecini başlatacaktır

Kudüs Amerika'nın çözülme sürecini başlatacaktır



Trump'ın bütün İslam dünyasını Kudüs ile uğraştırmaya çalıştığını ve bunun en önemli sebebinin Irak ve Suriye'de rahat hareket edebilmek olduğunu söyleyen İHH İnsani Yardım Vakfı Başkanı Bülent Yıldırım,'Kudüs cihadının bir ve bütün olduğunu' söyledi.
Talal Silo:

Talal Silo: "ABD PYD/PKK'ya verdiği silahları denetlemiyor"



Silo, ABD'nin SDG'ye teslim etme görüntüsü altında PYD/PKK'ya çok büyük miktarda ağır silah verdiğini ve nerede nasıl kullanıldığını denetlemediğini anlattı.
Şenlikoğlu:Muhafazakarlar tesettürlü kızlara talip değiller

Şenlikoğlu:Muhafazakarlar tesettürlü kızlara talip değiller"



Türkiye'de başörtüsü mücadelesi veren isimlerden biri olan Emine Şenlikoğlu, bir dergiye verdiği röportajda muhafazakar kesime "tesettür" konusunda eleştirilerde bulundu.
Filistinlilerin yaşadığı büyük felaketten dünya sorumludur

Filistinlilerin yaşadığı büyük felaketten dünya sorumludur



Filistinli insan hakları aktivisti ve El-Mizan İnsan Hakları Merkezi Müdürü İsam Yunus, Balfour Deklarasyonunun hukuki ve siyasi yönden bir temelinin olmadığını belirterek, bunun sonucunda Filistinlilerin hukuk, mal-mülk ve varlıklarından bedel ödediklerini söyledi.
Türkiyeli Müslümanların Zaaf ve İmkânları

Türkiyeli Müslümanların Zaaf ve İmkânları



Fikir dünyamızın önde gelen bazı isimlerine'Kendi zaman ve tecrübenizi hatırlatarak, o günün ve bugünün Müslüman gençlerini, zaaf ve imkânlarıyla mukayese eder misiniz' diye sorulmuş 2013'te.'Hasat' adlı yıllıkta toplanan bu soruşturma cevaplarından minik bir seçkiyi Mehmet Ali Başaran alıntıladı.
Cezaevi Röportajı -'Bedeli Zindanda Ödenen Sözler' üzerine

Cezaevi Röportajı -'Bedeli Zindanda Ödenen Sözler' üzerine



"Acılarımı, neşelerimi ilahi vahiy mikroskobu altında tetkiklerden geçirdikçe, ortaya yeni anlam katmanları, dolayısıyla da meyveler çıkıyor. Binlerce sayfayı çoktan aşan mektuplarımda da hep bu yeni tespitlerimi açmaya koyuldum." Necdet Yüksel,'Bedeli Zindanda Ödenen Sözler' kitabı üzerine Mehmet Ali Başaran'ın sorularını cevapladı.
Arslan:'Modernlik bir bakıma ümmetin parçalanma serüvenidir'

Arslan:'Modernlik bir bakıma ümmetin parçalanma serüvenidir'



‘Modernliğe itiraz hayat tarzında başlamalıdır. Siz alternatif bir hayat tarzı sunarsanız o hayat tarzının öngördüğü iktisadı, eğitimi, teknolojiyi ya da ilişikleri üretebilirsiniz.' Abdurrahman Arslan, ‘Modern Dünyada Müslümanlar’ kitabı etrafında Safa Dallı’nın soruların cevapladı.
Cezaevi Söyleşileri 3 - Ahmet Şat ile röportaj

Cezaevi Söyleşileri 3 - Ahmet Şat ile röportaj



Mehmet Ali Başaran'ın sürdürdüğü Cezaevi Söyleşileri dizisinin konuğu Ahmet Şat. Başaran, Ahmet Şat ile Düşün Yayıncılık'dan çıkan Vahiy Öğretisi ve İslam kitabı üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi.
Darbe Girişiminin arkasındaki dış güçler

Darbe Girişiminin arkasındaki dış güçler



Radyo Selam’da Zafer Burakmak’ın hazırlayıp sunduğu programının konuğu “Türkiye’nin En Uzun Gecesi 15 Temmuz ve Darbenin Arkasındaki Dış Dinamikler” kitabının yazarı Abdülkadir Şen idi.
Nureddin Zengi: Şark'ın kandili, kılıcı ve kalkanı

Nureddin Zengi: Şark'ın kandili, kılıcı ve kalkanı



Haçlı istilalarının sadece Ortadoğu denen coğrafyayı değil,Endülüs'ten Kuzey Avrupa'ya kadar bütün dünyayı kasıp kavurduğu 12'nci yüzyılda yaşayan Nureddin Zengi, deyim yerindeyse suyu tersine akıtmayı başaran adam.
Cezaevinde Bir Fantastik Yazar: Abdülselam Durmaz

Cezaevinde Bir Fantastik Yazar: Abdülselam Durmaz



25 yıldır siyasi tutsak olarak cezaevinde bulunuyor. Kendisi henüz çıkmadan kitapları çıkıyor cezaevinden bir bir:'Son Nişanlı','Lanetli Duvar','Dunah’ın Terazisi'…
“Yeni dindarlığın fıkhı yok

“Yeni dindarlığın fıkhı yok"



Görüntü kültürünün dünyasında yaşadığımızı belirten Abdurrahman Arslan, fıkhı olmayan bir dindarlıkla karşı karşıya olduğumuza, yapılan iftarlarla, televizyonlardaki sohbetlerle görüntüye yönelik bir Ramazan yaşandığına vurgu yapıyor
Hamza Er'le Mültecilik ve Mavi Marmara üzerine

Hamza Er'le Mültecilik ve Mavi Marmara üzerine



Filistin Mültecilik Meselesi üzerine araştırmalar gerçekleştiren, Suriye, Lübnan, ve Gazze' de bulunan Filistin Mülteci kamplarını ziyaret ederek bu kamplara ilişkin izlenimlerini kamuoyu ile paylaşan yazar Hamza ER’le Filistin meselesini, Mültecilik konusunu, kampların durumunu ve tabii ki Mavi Marmara’da yaşananları konuştuk.
Şiiri Şiir İçin Değil Bir Dava İçin Yazmalı

Şiiri Şiir İçin Değil Bir Dava İçin Yazmalı



Mehmet Ali Başaran, 25 yıldır siyasi tutsak olarak cezaevinde bulunan ve geçen yıl "Etibe’ye Mektuplar" adlı kitabı yayınlanan şair Atavi Osman Erdemir’le mektup üzerinden kısa bir röportaj gerçekleştirdi.
Atasoy Müftüoğlu, Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı

Atasoy Müftüoğlu, Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı



Atasoy Müftüoğlu, Medyascope’ta gazeteci Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı.

"Aile içi huzursuzluk ve boşanmaların kaynağı batı kültürü"



Uzmanlar, boşanmaların sebebinin sadece aile içi etkenlere bağlı olmadığını belirterek, batı kültürünün ve gayri ahlaki yayınların etkisine girildikçe aile içi huzursuzlukların ve boşanmaların arttığına dikkat çekti.
Ahrar'uş Şam liderinden Suriye gündemiyle ilgili açıklamalar

Ahrar'uş Şam liderinden Suriye gündemiyle ilgili açıklamalar



Ahrar'uş Şam lideri Ebu Yahya Hamavi, kuşatmayı kırmak için başlatılan Halep Operasyonu, Esed rejimi, muhalifler arasındaki çatışmalar, ayrılıklar, bölgedeki Türkiye ve ABD varlığı ve Suriye'nin geleceğine ilişkin Timetürk'e özel açıklamalar yaptı.
Alev Erkilet ile Seyyid Kutub, düşünceleri ve etkileri üzerine

Alev Erkilet ile Seyyid Kutub, düşünceleri ve etkileri üzerine



Alev Erkilet’le Seyyid Kutub’un düşünceleri, İslâmcılığa yaptığı katkıları ve aldığı eleştirileri üzerine Dünya Bülteni ile bir söyleşide bulundu.
                             
Normal Görünüm