Yorum Analiz

“İstismarın” Hikâyesi!



Geçen hafta Cumartesi Anneleri’nin tertip ettiği eylem polislerce dağıtıldı ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “İzin vermedik çünkü bu istismarın son bulmasını istedik.” dedi. Yıldıray Oğur, bugünkü yazısında, “istismarın” hikâyesini anlatıyor.

Bugün Karar gazetesinde “İstismar Bunun Neresinde?” başlığıyla yayımlanan Yıldıray Oğur imzalı yazıyı ilgilerinize sunuyoruz:

17 Eylül 2003 günü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye aleyhine açılmış bir davada benzer davalardan daha hızlı bir karar verdi.

Kararın hızlıca alınmasının sebebi, Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin suçlamaları kabul edip, dostane çözüm yoluna gitmeyi tercih etmesiydi.

Türkiye’de yeni bir dönem başlamış, OHAL kaldırılmış, “işkenceye sıfır tolerans” diyen yeni hükümet eski Türkiye’nin günahları için mahkemede savunma yapmak istememişti.

Türkiye hükümeti adına mahkemeye gönderilen yazıda olaydan duyulan üzüntü bildirilmiş ve bir daha benzer olayların yaşanmaması için hükümetin bütün önlemleri aldığı ve alacağı taahhüt edilmişti:

“Hükümetimiz mevcut Türk yasalarına ve Hükümet’in bu tür olayları engelleme girişimlerine rağmen mevcut davanın açılmasına neden Fehmi Tosun’un kaybolması olayının meydana gelmesinden dolayı üzgündür. Bir kimsenin kaybolması olayı hakkındaki soruşturmanın eksik yapılmasının, AİHS’nin 2. maddesinin ihlalini oluşturduğu kabul edilmektedir. Hükümet yaşama hakkının gelecekte güvence altına alınmasını sağlamak için, gerekli tüm önlemleri alıp, etkili soruşturmaların yürütülmesini zorunlu kılan talimatları vermeyi taahhüt etmiştir. Bu konuda, Hükümet, kısa zamanda uygulamaya konan idari ve yasal önlemlerle yürütülen soruşturmaları daha etkili kıldığını ve mevcut davadaki benzer koşullarda meydana gelen kayıp ve yasadışı olarak bireyin özgürlüğünün kısıtlanması olaylarının azaltılmasını sağladığını belirtmiştir.”

Hükümetin 40 bin Euro tazminat ödemeyi kabul ettiği kişi Fehmi Tosun’un davayı açan 37 yaşındaki eşi Hanım Tosun’du.

Tosun ailesinin hikayesi Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Licök (Çalındır) köyünde başlamıştı.

Tütün ve meyve tarımıyla uğraşan yüz elli haneli köyde doğan ve burada evlenen Hanım ve Fehmi Tosun’un beş çocuğu vardı.

Rutin hayatlarını bozan 1991’de bazı komşu köylerin koruculuğu kabul edip silahlanması, Licök köyünün ise korucu olmayı reddetmesi oldu.

Korucularla başlayan gerginliklerde önce Hanım Tosun’un ağabeyi ve babası öldürüldü.

Sonra bir ihbar üzerine PKK’ya yardımdan aralarında Fehmi Tosun’un da olduğu altı köylü tutuklandı.

Üç yıl dokuz ay hapis yatan Fehmi Tosun, hapisten çıkınca aile İstanbul’a taşındı. Avcılar’da bodrum katında bir ev tuttular. Fehmi Tosun, çocuklarıyla pazarda tezgahtarlık yapmaya başladı.

Ama sürekli sivil polis takibindeydi.

19 Ekim 1995 günü bir Renault arabayla evlerine gelen iki sivil Fehmi Tosun’u zorla bir arabaya sokarak götürdü. Arabaya binerken eşinin ve çocuklarının duyduğu son sözleri “İmdat, beni götürüyorlar, öldürmeye götürüyorlar” oldu.

Hanım Tosun hemen karşıdaki emlakçıdan karakolu aradı ve kocasının kaçırıldığını ihbar etti. 15 dakika sonra polis geldi. Komşuları olan bir çocuk arabanın plakasını almıştı. Karakola gittiler, plaka sahte çıkmıştı.

İstanbul’a geldiğinde Türkçe bilmeyen ve beş çocuğuyla baş başa kalan Hanım Tosun’un 23 yıldır devam eden hukuk mücadelesi o gün başladı.

Ertesi gün Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne ve Gayrettepe Emniyet Müdürlüğü’ne gidip birer dilekçe verdi. Ama hiçbir sonuç çıkmadı.

Daha sonra bir kere de Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı’na başvurdu. Küçükçekmece Savcılığı’na aktarılan olayla o sırada orada görevli olan bir Cumhuriyet Savcısı yakından ilgilendi.

Savcı, 1995’den 1997’ye kadar düzenli aralıklarla Fehmi Tosun’un kaçırıldığı bölgeden sorumlu Avcılar İlçe Emniyet Müdürlüğü’nden belge ve delil talep etti. Bir sonuç alamayınca da bu dosyayla ilgilenen ve kendisini geçiştiren polis memuru hakkında dava açtı.

1997’de bir kere daha Küçükçekmece Emniyeti’nde ifade veren Hanım Tosun, dinlenmesi için olayın tanıklarının adlarını bildirdi. İfade üzerine Savcı bir kere daha bu tanıkların dinlenmesini talep etti ama yine bir sonuç çıkmadı.

Soruşturma böyle tıkanınca AİHM süreci başladı.

AİHM’den 2003’de karar açıklanana kadar Hanım Tosun’a, eşinin akıbetini araştırdığı mücadelesinde, Küçükçekmece Savcısı ve 1995’den beri birlikte Galatasaray Lisesi önünde oturdukları diğer kayıp yakınları dışında hiç beklemediği bir yerden daha destek gelmişti.

Ünlü İrlandalı grup U2, 1997’de çıkardığı Pop albümünün iç kapağına “Ekim 1997’de Türkiye’de ‘kaybolan’ Fehmi Tosun’u hatırla!” notu düşmüştü.

Ama bu uluslararası desteğe, AİHM kararına rağmen Fehmi Tosun’a ne olduğu sorusu cevapsız kalmayı sürdürdü.

Hanım Tosun, her hafta cumartesi günleri Galatasaray Lisesi önündeki oturma eylemine katılmaya devam etti.

Fehmi Tosun’un adı yıllar sonra 2010 yılında bir kere daha gündeme geldi.

U2’nun konser için Türkiye’ye gelişiyle.

Konser için hükümetten bir bakanın ikna ettiği, Boğaz Köprüsü’nde bakanlarla fotoğraf çektiren U2’nun solisti Bono, konser öncesi Başbakan Erdoğan tarafından da kabul edildi.

Gazete haberlerine göre görüşmeye Başbakanlık tarafından Hanım Tosun da davet edilmiş ama Tosun diğer kayıp yakınları olmadan tek başına görüşmek istemediğini söylemişti.

Bono, görüşmede Erdoğan’a AİDS hastaları yararına hazırlanan kırmızı özel bir i-pod hediye etmiş, Türkiye’de insan hakları alanındaki reformları övmüş, hatta 2010 referandumu öncesine denk gelen bu ziyaret ve övgüler muhaliflerden eleştiri almıştı.

Görüşme sırasında Bono, Erdoğan’a neden hapis yattığını da sormuş, Başbakan o soruya verdiği cevabı ertesi günkü mitinginde anlatmıştı:

“U2 Bono ziyaretime geldi ve neden hapis yattığımı sordu. Söyleyince Bono kahkahayı bastı. Çünkü alışılmış bir şey değil. Bu ülke bunlardan çok çekti. O tezgahlardan biz de geçtik. Ama ne oldu, içeride özgürlüğün tadını öğrendik.”

Atatürk Olimpiyat Stadı’ndaki konser öncesi kuliste Bono ve U2 üyeleri Hanım Tosun ve çocuklarıyla buluştular. Konser sırasında sahneden Fehmi Tosun anıldı, onun için şarkı söylendi.

Hanım Tosun’un talep ettiği Cumartesi Anneleri ile Başbakan’ın buluşması ise altı ay sonra gerçekleşti. Ama uçağı rötar yaptığı için Tosun görüşmeye giremedi.

Bu görüşmeden sonra kayıpları bulmak için çalışmalara başlayan TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nun davetiyle 2012 yılında Hanım Tosun Meclis’e gitti ve İnsan Hakları Komisyonu’nun ilgili alt komisyonunda konuştu.

Hanım Tosun ve 23 yıldır kayıp olan eşi Fehmi Tosun’un adını geçen hafta cumartesi günü bir kere daha duyduk.

“Cumartesi Anneleri”nin 700’üncü buluşmasına izin verilmeyince yaşanan polis müdahalesinde gözaltına alınan kızından bahseden haberlerde...

Devletin 15 yıl önce AİHM’de üzüntülerini bildirip tazminat ödediği, Başbakan tarafından görüşmeye çağrılmış, Meclis komisyonunda dinlenmiş ama bütün bunlara rağmen 23 yıl önce gözaltına alınan eşinin akıbeti hala meçhul olan Hanım Tosun artık her hafta cumartesi günü bir lisenin önüne gidip eşinin fotoğraflarıyla bir saat oturamayacak.

23 yıl sonra bile olsa bir kadının gözaltına alınmış eşine ne olduğunu bilmek istemesi, hatta sadece mezar yerini talep etmesi ve bunun için 700 haftadır haftada bir gün bir saat bir lisenin önüne gelip oturması bir devlet için yeterince ayıptır. Eşinin suçu ne olursa olsun, ne yapmış olursa olsun, devletin gözaltına aldığı bir insanın sorumluluğu devlete aittir.

Bu eylemi kim organize ederse etsin, bunu kim siyasi amaçları için kullanırsa kullansın, devletin yapması gereken 699 kere yapılmış bir eylemi 700’üncüde polisle dağıtmak değil, bu haklı sorulara makul bir cevap vermek, bir istismar varsa bunu böyle bitirmektir.

Şüphesiz Türkiye’de fail-i meçhul sadece devletin işi değil. Örgütlerin kaybettiği, akıbetleri meçhul insanlar ve onların böyle eylemlere dahil edilmeyen, sessizliğe mahkum edilmiş aileleri de var. Akıllı ve güçlü bir devlet her şeyi polisle, yasakla çözeceğini düşünmez, örgüt infazlarının mağduru olmuş kayıp ailelerinin de hak arayışlarına destek vererek ahlaki üstünlüğünü korumaya çalışır.

Şimdi bu hikayeyi bir kere daha okuyup, istismarın nerede olduğunu bulmaya çalışalım...

Share
  Tweet
Yorum Analiz
Bu ihmalkârlık, sorumsuzluk niçin?

Bu ihmalkârlık, sorumsuzluk niçin?



Basketbolcu eşinin karnı burnunda salonda eşini desteklediği haberi üzerine bir mukayese yapan Hamza Er, Müslümanların halini sorgulayarak, "Müslüman kadınlar bu hayattan çekilirse, öğretmenlik, örneklik misyonlarını terk ederlerse neslin bozulmasından şikâyet etmeye hakkımız olacak mı?" diyor.
Eğitim politikasını ABD mi belirliyor?

Eğitim politikasını ABD mi belirliyor?



Hayrettin Karaman: 1949’daki anlaşma uyarınca Türkiye’deki eğitim politikasını ABD mi belirliyor? diye soruyor.
“Ama Mursi ve İhvan’ın Hataları Vardı!” diyen zavallılar

“Ama Mursi ve İhvan’ın Hataları Vardı!” diyen zavallılar



Ordu, sivil halkın ve siyasetçilerin üzerinden silindir gibi geçerken, devireni değil de devrileni eleştirmek, en hafif ifadeyle zulmü alkışlamak ve zalimin sırtını sıvazlamaktır.
Mısır'ın rüyası Mursi

Mısır'ın rüyası Mursi



Haşim Akın Muhammed Mursi ile ilgili bir yazı kaleme aldı. Rüya deyince aklına Mısır’ın geldiğini ifade eden Akın, Mursi’nin vefatını, Peygamberlerden günümüze ülkede verilen mücadelelerin son halkası olarak görüyor.
Okumayı ve yazmayı bırakanları nasıl tanıyabilirsiniz?

Okumayı ve yazmayı bırakanları nasıl tanıyabilirsiniz?



“Okumakla olmuyor” derler, “yazmak da bir şey ifade etmiyor” diye sızlanırlar. Bu kişiler nezdinde “düşünmek” de beyhude kürek çekmeye benzer bir yorgunluktur. Hüseyin Akın Milli Gazete'de yazdı...
Bir oy uğruna ne taklalar atılıyor

Bir oy uğruna ne taklalar atılıyor



Yeni Akit yazarı Ali Karahasanoğlu, yazısında AK Parti İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı Nihat Zeybekçi’nin “içki” çıkışını yorumlamış.
Şişirilmiş bir portre olarak Mustafa Kemal kurgusu

Şişirilmiş bir portre olarak Mustafa Kemal kurgusu



Yıldıray Oğur, “Atatürk”ü konu alan yazılı literatürü mercek altına aldığı yazısında Mustafa Kemal’in nasıl da bütün “en”leri şahsında toplayan şişirilmiş bir portre olarak betimlendiğine ve fütursuzca başvurulan yalanlara dikkat çekiyor.
Hayırlı Cumalar Sergisi

Hayırlı Cumalar Sergisi



İsmail Kılıçaslan'ın Türkiye'deki sosyolojik değişime dikkat çektiği yazısını sizlerle paylaşıyoruz.
Türkiye'de 18 yaş altına zina serbest, evlilik suç!

Türkiye'de 18 yaş altına zina serbest, evlilik suç!



Aile ve sosyal konulara sünnetullah çerçevesinde yaklaşım gösteren Sema Maraşlı kim ne der demeden gerçekleri dile getirmeye devam ediyor. Maraşlı bu yazısında da erken yaşta evlenip tecavüzcü deyip hapse tıkılan mağdur erkek ve eşlerini konu edindi.
Amerika Afganistan’daki IŞİD’i Nasıl Destekliyor?

Amerika Afganistan’daki IŞİD’i Nasıl Destekliyor?



Afganistan İslam Emirliği Taliban Hareketi’nin El İmarat-Cihad’ın Sesi adlı internet sitesinde ‘Amerika Afganistan’daki IŞİD’i Nasıl Destekliyor’ başlıklı bir makale yayınlandı.
İnsan doğası İslam'ı ister

İnsan doğası İslam'ı ister



Allah insanlar arasından şeçip görevlendirdiği Elçileri/Peygamberleri aracılığıyla yasalar göndermiş, kodladığı güzelliklerin yaşanılmasını, çirkinliklerden de kaçınılmasını emretmiştir. Sorgulanacak insan Cennet’le nimetlendirilecek veya Cehennem ile azap edilecektir.
Erken evlilik mağdurları neyi ifşa ediyor?

Erken evlilik mağdurları neyi ifşa ediyor?



"Ankara Altındağ'da Yenidoğan semtinde oturan Emine Özdemir ve Levent Karakaya, 2006'da birbirlerine âşık oldu. Emine o zaman 15, Levent ise 18 yaşındaydı. Kızın yaşı küçük olduğu için aile evlenmelerine izin vermedi. Gençler birlikte kaçtı.
Hakan Albayrak: Bu adalet bizim değil

Hakan Albayrak: Bu adalet bizim değil



Karar Gazetesi yazarı Hakan Albayrak, Saraybosna'da yaşadığı bir anısını kaleme aldığı yazısında, önemli bir noktaya işaret ediyor.
Atasoy Müftüoğlu: Yanlış Bilincin Saltanatı

Atasoy Müftüoğlu: Yanlış Bilincin Saltanatı



İslam dünyası toplumları, karşı karşıya bulundukları, temel-hayati-varoluşsal sorunları, ontolojik-epistemolojik derin bağımlılığı bir sorun olarak görmediği için, yanlış bilincin saltanatı ile kitleleri büyülemeye çalışıyor.
Toplumun ve Bireyin Laikleştirilmesi

Toplumun ve Bireyin Laikleştirilmesi



Laik-Kemalist kadroların öncülük ettiği Cumhuriyet’in toplum projesi, modernizm öğretisi olan rasyonalist ve tek tipleştiren ulusalcı bir projedir. Amaç, Türk toplum düzenini, sosyal ilişkileri, maddi ve manevi medeniyeti, Batı Medeniyeti tipine çevirmek, radikal bir şekilde sosyal değişimi gerçekleştirmektir.
“İdlip Saldırısının Tetikleyeceği Krizler”

“İdlip Saldırısının Tetikleyeceği Krizler”



“Türkiye (…) ya saldırıyı engellemek ya da elinden gelen tüm imkânları seferber ederek savunma hattındaki tüm mücahit grupları desteklemek mecburiyetindedir.”
Kudüs Sadece Filistinlilerin Değildir

Kudüs Sadece Filistinlilerin Değildir



Daha önce yapılan bir baskında veya avlusunda yapılan bir ayinde güçlü bir sesle karşı çıkanlar nerede? Nerede Arap ve İslam ülkelerindeki resmi tavır ve tutum? Hatta siyasi partiler, parlamentoların, basın ve yayın organlarının sesi nerede? Nerede halkların tepkisi?
Yıldıray Oğur:Ey müminler TL’ye dönün!

Yıldıray Oğur:Ey müminler TL’ye dönün!



Karar gazetesi yazarı Yıldıray Oğur: "Devlet, mesajlarını aktarmada her Cuma günü vatandaşlarının büyük bir çoğunluğunun toplandığı camilerde okunan hutbeleri hep iyi bir fırsat olarak gördü."
Güçlü Kadın – Ezilen Erkek = Güçlü Türkiye midir?

Güçlü Kadın – Ezilen Erkek = Güçlü Türkiye midir?



Seçim döneminde KADEM ve Ak Partili kadınlar “Güçlü Kadın Güçlü Türkiye” sloganı kullandılar. Slogan kulağa hoş geliyor da içini dolduran söylem yine yok. Sürekli bir kadın istihdamından, kadınların çalışma hayatına daha çok girmesinden bahsediliyor.
Çanlar Hümanizmin sonu için çalıyordu

Çanlar Hümanizmin sonu için çalıyordu



Ernest Hemingway dünya klasikleri arasına giren Çanlar Kimin İçin Çalıyor romanında savaşı, teknolojiyi, ölümü, inancı, ideolojileri ve modern yaşamı sorgular
Neden sömürülmeye müsait bir haldeyiz?

Neden sömürülmeye müsait bir haldeyiz?



Malik Bin Nebi, siyasî ve fizikî bağımsızlığın, zihnî bağımsızlık anlamına gelmediğini vurgular ve İslam ümmetini zihnî bağımsızlığa davet eder. Onun bu davetinin temelinde Ra’d Suresinin 11’inci ayeti vardır.
ABD-Türkiye ticaretinin tarihsel serüveni

ABD-Türkiye ticaretinin tarihsel serüveni



Türkiye-ABD ilişkileri tarihi süreç içinde birçok aşamadan geçip bugünlere geldi. Osmanlı döneminde başlayan ticari münasebetlerin günümüze kadar ki hikayesi merak konusu oldu
‘İnsan insanın yurdudur’

‘İnsan insanın yurdudur’



İnsan, insanın kurdudur şeklinde ifade edilen yıkıcı ve dehşet nitelikteki davranış kalıbının tek doğal egemen gerçeklik biçimi olarak kabul edildiği dünyamızda, insanın insanlaşması mümkün değildir. İnsan, insanın yurdudur şeklinde ifade ettiğimiz prensip, aslında insanın insanı kurban etmeyeceğinin bir başka ifadesidir…

"KHK hukuksuzluğuna maruz kalmak zulümdür!"



Özgür-Der yayınladığı basın açıklamasında bugün çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile 18 bin 632 kişinin kamudan ihraç edilmesinin yeni mağduriyetler ve hukuksuzluklar yaratacağını belirtti.
Çocuklara küçük yaşlarda mahremiyet sınırlarını öğretmeli

Çocuklara küçük yaşlarda mahremiyet sınırlarını öğretmeli



Prof. Dr. Nevzat Tarhan, "Çocuğun yakın çevresinde risk grubunda kişiler varsa çocuğun aynı ortamda kalması engellenmelidir. Bir diğer husus ise çocuklara küçük yaşlarda mahremiyet sınırlarını öğretmektir." dedi.
Özçekim ölümleri bize ne söylüyor?

Özçekim ölümleri bize ne söylüyor?



Dünyanın dört bir yanından gelen özçekim esnasında yaşanan ölümlere ilişkin haberleri konu edindiği bugünkü yazısında Fatma Barbarosoğlu, “Kullandığımız aletlerin bizi nasıl kullandığını pek dikkate almıyoruz.” uyarısında bulunuyor.
Enbiya ve Rum Sureleri özelinde Şeriati’nin tarihe bakışı

Enbiya ve Rum Sureleri özelinde Şeriati’nin tarihe bakışı



Ali Şeriati, "İki Sure İki Yorum"da Kerim kitabımız yüce Kur’an’ın mesajını anlamayan, anlamak istemeyen, ona kulaklarını tıkayanların tarih boyunca hep zelil duruma düştüklerinden, kaybettiklerinden, helak olduklarından dem vuruyor. Fatih Pala yazdı.
10.000 ekmeğimizin sadece 3’ünü paylaşabildik

10.000 ekmeğimizin sadece 3’ünü paylaşabildik



2017’de dünya toplam gayri safı hasılasının yüzde 0,03’ünü ihtiyaç sahipleri ile paylaştı, yani ürettiği 10.000 ekmeğin sadece 3’ünü verebildi. Buna karşılık ürettiği her 10.000 ekmeğin 150/200 kadarını başta çöpe atarak israf etti.
Kur’an’ı teganni ile okumanın hükmü

Kur’an’ı teganni ile okumanın hükmü



Faruk Beşer, Yeni Şafak’taki yazısında Kur’an-ı Kerim’i teganni ile okumanın hükmünü tahlil etmiş.
Dinde Güncelleme Olur Mu?

Dinde Güncelleme Olur Mu?



Mehmet Alagaş kendisine "Dinde güncelleme olur mu" sorusunu cevaplıyor.
                             
Normal Görünüm